About the Effects of the Pandemic on Commercial Contracts – 05.2020
Müvekkillerimizden sıklıkla gelen soruları dikkate alarak hazırladığımız Covid-19 salgınının ticari sözleşmelere etkileri, bu kapsamda Covid-19 salgınının mücbir sebep olarak nitelendirilip nitelendirilemeyeceği ve Türk Borçlar Kanunu’nda yer alan hükümler çerçevesinde tarafların sözleşmesel ilişkilerde hukuken sahip oldukları opsiyonlarla ilgili özet bilgilendirmemizi aşağıda sunarız.
Covid-19 Newsleter / No:3 / Date: 29.05.2020
1. Covid-19 Salgını Sözleşmesel İlişkiler Çerçevesinde Mücbir Sebep Olarak Nitelendirilebilir mi?
Covid-19 salgınının sözleşmesel ilişkilere etkisi ve bu kapsamda mücbir sebep (force majeure) teşkil edip etmeyeceği henüz belirsiz olup, bu husustaki uygulamalar içtihatlar ile zaman içerisinde şekillenecektir. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nda (“TBK”) mücbir sebebin tanımı ve esasları düzenlenmemiştir. Ancak, mücbir sebep kısaca irade dışı ortaya çıkan, öngörülmesi ve engellenmesi mümkün olmayan olay olarak tanımlanabilir. Mevzuatımızda mücbir sebep tanımlanmamış olduğundan Türk hukukunda mücbir sebep uygulamasının kapsamını doktrin ve Yargıtay içtihatları belirlemektedir. Bu çerçevede uygulamada Yargıtay, mücbir sebebin varlığını her bir somut olay açısından ayrı ayrı değerlendirmekte olup; tarafların tacir olup olmadığı hususu, somut olayın koşulları ve taraflar arasındaki sözleşme hükümleri bu değerlendirmede büyük önem taşımaktadır.
Covid-19 salgınının sözleşmesel ilişkilere etkisi değerlendirilirken, öncelikle taraflar arasında mevcut sözleşmede mücbir sebebe ilişkin herhangi bir hükme yer verilip verilmediği tespit edilmelidir. Sözleşmenin taraflarından herhangi biri mücbir sebep hükmüyle sorumlu tutulmadığı sürece, mücbir sebebin neden olduğu imkânsızlık halinden her iki taraf da sorumlu tutulamayacaktır. Mücbir sebep halleri taraflar arasındaki sözleşmede tek tek sayılıp bunlara sonuç bağlanabileceği gibi, sözleşmede birkaç adet mücbir sebep hali sayılıp devamında “benzeri durumlarda” veya “bu gibi hallerde” gibi daha genel ifadeler de kullanılabilir. Bu noktada, mücbir sebep halleri tek tek sayıldığında bunların özellikle sınırlı sayıda tutulmuş olup olmayacağı veya daha genel ifadeler kullanıldığında hükümlerin uygulama alanı bakımından tartışma doğurması söz konusu olabilecektir. Ancak belirtmekte fayda var ki, Yargıtay birçok kararında salgın hastalıkları mücbir sebep hali olarak değerlendirmiştir:
Yargıtay HGK 2017/90 E. 2018/1259 K. Sayılı 27.6.2018 tarihli kararında mücbir sebebi şu şekilde tanımlamıştır: “Mücbir sebep, sorumlu veya borçlunun faaliyet ve işletmesi dışında meydana gelen, genel bir davranış normunun veya borcun ihlâline mutlak ve kaçınılmaz bir şekilde yol açan, öngörülmesi ve karşı konulması mümkün olmayan olağanüstü bir olaydır. Deprem, sel, yangın, salgın hastalık gibi doğal afetler mücbir sebep sayılır.”
Yargıtay 9. HD 2016/9116 E., 2019/16141 K. Sayılı 18.9.2019 tarihli kararında şu ifadeleri kullanmıştır: “İşçiyi çalışmaktan alıkoyan nedenler, işçinin çevresinde meydana gelmelidir. İşyerinden kaynaklanan ve çalışmayı önleyen nedenler bu madde kapsamına girmez. Örneğin işyerinin kapatılması zorlayıcı neden sayılmaz (Yargıtay 9. HD. 25.4.2008 gün 2007/16205 E, 2008/10253 K.). Ancak, sel, kar, deprem gibi doğal olaylar nedeniyle ulaşımın kesilmesi, salgın hastalık sebebiyle karantina uygulaması gibi durumlar zorlayıcı nedenlerdir.”
Önemle belirtmek isteriz ki, sözleşmedeki hükme istinaden mücbir sebep iddiasında bulunan taraf açısından Covid-19 salgını ile somut olay arasında sözleşmeden doğan borcu yerine getirmeyi etkin bir şekilde imkânsız kılan bir nedensellik bağının da mevcut olması gerekir. Bu nedenle sözleşmede mücbir sebebe ilişkin hüküm bulunsa dahi borcun sona erip ermediğinin tespiti bakımından her bir somut olay bazında özel olarak değerlendirme yapılması şarttır.
2. Türk Borçlar Kanunu Kapsamındaki Düzenlemeler
Taraflar arasındaki sözleşmede mücbir sebep hükmüne yer verilmediği hallerde sözleşmenin genel ilkelere göre sona erdirilmesi söz konusu olacaktır. Bu noktada; TBK m. 117 (borçlunun temerrüdü), TBK m. 136 (ifa imkânsızlığı), TBK m. 137 (kısmi ifa imkânsızlığı) ve TBK m. 138 (aşırı ifa güçlüğü) hükümleri gündeme gelecektir.
2.1. İfa İmkânsızlığı
TBK m. 136 hükmü uyarınca borcun ifası borçlunun sorumlu tutulamayacağı sebeplerle imkânsızlaşırsa, borç sona erer. Burada düzenlenen durum borcun kalıcı olarak imkânsızlaşması olup, bu durumun sonucu borcun sona ermesidir. Borcu ifa etmesi imkânsız hale gelen taraf TBK m. 136/3 hükmü uyarınca durumu derhal karşı tarafa bildirmekle ve zararın artmaması için gereken önlemleri almakla yükümlüdür. Aksi takdirde bu yükümlülüğünü yerine getirmeyen borçlu, bundan doğan zararları gidermekle yükümlü olacaktır. Bu noktada sözleşmenin süresi ve niteliği de ifa imkânsızlığının kalıcı olup olmadığının tespit edilmesi hususunda belirleyici olacaktır.
TBK’da düzenlenmemiş olmasına rağmen doktrinde geçici ifa imkânsızlığı durumundan da bahsedilmektedir. Geçici ifa imkânsızlığı; borçlunun edimini bir süreliğine yerine getiremediği ve sonrasında ifanın önündeki engel ortadan kalktığı durumda borçlunun edimini yerine getirmesinin mümkün hale geldiği durumu anlatmaktadır. Buna istinaden Covid-19 salgınıyla mücadele kapsamında getirilen kısıtlama ve önlemlerin geçici nitelikte oldukları değerlendirilebilir. Ayrıca önemle belirtmek isteriz ki, para borçlarının imkânsızlaştığı kural olarak kabul edilmemektedir. Bu nedenle para borçlarının kalıcı veya geçici olarak imkânsızlaştığından söz etmek mümkün olmayacaktır.
2.2. Kısmi İfa İmkânsızlığı
TBK m. 137 hükmü gereğince borcun ifası borçlunun sorumlu tutulamayacağı sebeplerden ötürü kısmen imkânsızlaşırsa, borçlu borcunun sadece imkânsızlaşan kısmından kurtulur. Ancak bu kısmi ifa imkânsızlığı önceden öngörülseydi taraflarca böyle bir sözleşmenin yapılmayacağı açıkça anlaşılırsa, bu durumda borcun tamamı sona erer.
Covid-19 salgını nedeniyle bir sözleşmenin kısmen imkânsızlaştığından bahsedilebiliyorsa, bu durumda borçlunun borcunun imkânsızlaşan kısmından kurtulması söz konusu olabilecektir.
2.3. Aşırı İfa Güçlüğü ve Sözleşmenin Uyarlanması
Covid-19 salgını sürecinde sözleşmeler açısından ifanın imkânsızlaştığının mı yoksa güçleştiğinin mi tespit edilmesi önem taşımaktadır. Nitekim oluşan durum neticesinde ifanın imkânsızlaşmadığı ancak aşırı güçleştiği durumlar söz konusu olabilir. Bu durumda Covid-19 salgınının etkileri somut sözleşme açısından mücbir sebep derecesine ulaşmadıysa imkânsızlık sebebiyle borç sona ermez, ancak TBK m. 138 hükmü uyarınca sözleşmenin uyarlanması söz konusu olabilir. İlgili hüküm şu şekildedir:
“Sözleşmenin yapıldığı sırada taraflarca öngörülmeyen ve öngörülmesi de beklenmeyen olağanüstü bir durum, borçludan kaynaklanmayan bir sebeple ortaya çıkar ve sözleşmenin yapıldığı sırada mevcut olguları, kendisinden ifanın istenmesini dürüstlük kurallarına aykırı düşecek derecede borçlu aleyhine değiştirir ve borçlu da borcunu henüz ifa etmemiş veya ifanın aşırı ölçüde güçleşmesinden doğan haklarını saklı tutarak ifa etmiş olursa borçlu, hâkimden sözleşmenin yeni koşullara uyarlanmasını isteme, bu mümkün olmadığı takdirde sözleşmeden dönme hakkına sahiptir. Sürekli edimli sözleşmelerde borçlu, kural olarak dönme hakkının yerine fesih hakkını kullanır.”
Yukarıdaki hüküm çerçevesinde Covid-19 salgını kapsamında alınan önlemler borcun ifasını tümden engellememekle birlikte ifayı aşırı derecede güçleştirdiyse, borçlu ifanın aşırı ölçüde güçleşmesinden doğan haklarını saklı tutarak ifa etmiş olduğu edimler için mahkemeye müracaat ederek, hâkimden sözleşmenin uyarlanmasını isteme hakkına sahip olacaktır. Uyarlamanın mümkün olmadığı hallerde ise borçlu sözleşmeden dönebilecektir.
3. Özet Değerlendirme
Bir sosyal felaket olarak nitelendirilen Covid-19 salgınının sözleşme taraflarına sözleşmeden doğan borçlarını yerine getirmeme hakkı tanıdığını düşünmek yanlış olacaktır. Bu nedenle tarafların sözleşmesel ilişkileri çerçevesinde ifa etmemeye yönelik alacağı kararların her somut olay bazında detaylı bir hukuki değerlendirmeye ihtiyacı olduğu unutulmamalıdır. Aksi takdirde, olası bir uyuşmazlıkta borçlunun borca aykırılık nedeniyle tazminat ödemesi söz konusu olabilecektir. Yazımızın başında da belirtmiş olduğumuz gibi, Covid-19 salgınının sözleşmesel ilişkilere olan etkisi yargısal içtihatlarla zaman içerisinde şekillenecektir. Bu nedenle sözleşmelerden doğan borçların ifa edilmemesi gibi bir durum gündeme geldiğinde, alacaklı ve borçlunun durumu her somut olay bazında detaylıca incelenmelidir.
İşbu bilgi notu Covid–19 salgınının ticari sözleşmelere etkisi hakkında genel bir bilgi vermeyi amaçlamakta olup, yasal bir tavsiye veya hukuki görüş niteliğinde değildir. İşbu bilgi notunda verilen bilgilere dayanarak herhangi bir işlem yapmadan önce bu bilgi notunun muhataplarının kendilerini ilgilendiren konularda özel olarak görüş almaları tavsiye olunur.